Duygular önemli. Duygular önemsenmeli.
İnsanlar birbirlerine tutunmak için birçok yol bulmuşlar bugüne dek. Dil
birliği, din birliği, tarih birliği, siyasi birlik… gibi bir sürü ortak payda
üretmişler. Ama artık insan ilişkileri duygu birliği üzerine kurulmalı. Her
insan bin türlü duyguyu tattığına göre de bu birlik sürekli parçalanıp yeniden
oluşmalı. Çünkü duygular dalgalı şeyler. O kadar değişkenler ki! Her an farklı
bir his hissedilen. Farklı bir deneyim, anlatılamayan. Anlatmaya çalışmak güzel
ama. Biri çıkıp anlatmaya çalışınca, birilerinin tam olarak olmasa da, kalp
yordamıyla anlama ihtimali var çünkü. Duygudaşlık hissi bu. Selim İleri kitabı
okumak gibi mesela. Benim yalnızlık duygudaşım o.
Selim İleri’nin Dostlukların Son Günü
ve Cumartesi Yalnızlığı’ndan sonra Bu Yaz Ayrılığın İlk Yazı Olacak’ını okudum
geçenlerde.
Olmamış olmak isterdim diyor Ayhan. Yok
olmak değil, olmamış olmak. Hepimiz yok olacağız zaten… Selim kimsenin
okumayacağı (?) öyküler yazıyor. Kendini ancak ikinci ya da üçüncü tekil şahıs
olarak anlatabiliyor. Kendi varlığından korkarmışçasına. Çok da hoşlanmadığı
insanları bile bir yanıyla seviyor, özlüyor. Ayak seslerini dinleyip onu
gözetleyen Nur Hanım’ı bile, geç de olsa anlıyor.
İnsan var olabilmek için başkalarına
ihtiyaç duyuyor. O başkaları olmayınca da bir türlü tam olamıyor. Hep eksik.
Hep yalnız.
İliklerine dek yalnız olana ise başkaları da kâr etmiyor. Dört
tarafı başkalarıyla çevrili olsa bile yine içinde kendi yalnızlığıyla baş
etmeye çalışıyor. Baş etmeye çalışıyor ama bir yandan da ona sımsıkı sarılıyor,
bağlanıyor. Yalnızlığını sevgiye boğuyor ve onu kaybetmekten çok korkuyor.
7 yorum:
Tanışmıyorum işte, o yüzden yalnızım. :P
benimle tanışsana
Ha haa, teşekkürler ama tanışmıyorum derken hakikaten tanışmadığımı kast etmiştim. 'O zaman müstehak sana yalnızlık' dediğinizi duyar gibiyim, katılmamak elde değil.
yo, zaten seni yalnızlığından kurtarma sözü veremez ki kimse, ben tanımak istedim sadece seni. sohbet falan, neyse.
Kimbilir kaç kere aklımdan geçmiştir hiç olmamış olmayı dilemek. Şöyle birşeyler yazmıştım "Özgürüm ama kendimi kısıtlamaktan kaçamıyorum. İnsanı edilgenlikten çıkarırken bunun getirdiği koşumlarla, yaşadığımız dönemin bitmeyen mide bulantısını hissediyorum. Diğerleri gibi bu da bir hissiyat belki. İzin istemeyen, adlandırılmayı sevmeyen, hiç de benimle ırgalanmayan sadece sıradan diyebeliceğimiz bir hissiyat. Düş gücü yersiz, gerçek anlamsız; ikisi birden ise sadece bir sıradanlık haliyse hiç olmasaymışım diyor insan. Ama zaten varım ve içimi bir bulantı kaplıyor. Hep oraya sinmiş, sinsi bir şey işte. Benden kopsa bile üzüleceğimi bildiğinden mi ne! Belki de herşeye rağmen beni edilgen bırakan, ben olandır o. Diğerleri gibi hep olacaktır sevgili. Uykuya daldığında rüya görmeden yaşayacak bilinçaltımdır o benim. En azından şimdinin vazgeçilmezidir."
Özgürken nedensizce kendini kısıtlamak, başkaları değil ama kendi varlığın yüzünden özgür olamamak... Çok tanıdık geldi :)Ama bi gün kurtulucaz nasılsa, orası kesin ;)
Yorum Gönder