14 Mayıs 2012 Pazartesi

Cumartesi Yalnızı



Duygular önemli. Duygular önemsenmeli. İnsanlar birbirlerine tutunmak için birçok yol bulmuşlar bugüne dek. Dil birliği, din birliği, tarih birliği, siyasi birlik… gibi bir sürü ortak payda üretmişler. Ama artık insan ilişkileri duygu birliği üzerine kurulmalı. Her insan bin türlü duyguyu tattığına göre de bu birlik sürekli parçalanıp yeniden oluşmalı. Çünkü duygular dalgalı şeyler. O kadar değişkenler ki! Her an farklı bir his hissedilen. Farklı bir deneyim, anlatılamayan. Anlatmaya çalışmak güzel ama. Biri çıkıp anlatmaya çalışınca, birilerinin tam olarak olmasa da, kalp yordamıyla anlama ihtimali var çünkü. Duygudaşlık hissi bu. Selim İleri kitabı okumak gibi mesela. Benim yalnızlık duygudaşım o.
Selim İleri’nin Dostlukların Son Günü ve Cumartesi Yalnızlığı’ndan sonra Bu Yaz Ayrılığın İlk Yazı Olacak’ını okudum geçenlerde.
Olmamış olmak isterdim diyor Ayhan. Yok olmak değil, olmamış olmak. Hepimiz yok olacağız zaten… Selim kimsenin okumayacağı (?) öyküler yazıyor. Kendini ancak ikinci ya da üçüncü tekil şahıs olarak anlatabiliyor. Kendi varlığından korkarmışçasına. Çok da hoşlanmadığı insanları bile bir yanıyla seviyor, özlüyor. Ayak seslerini dinleyip onu gözetleyen Nur Hanım’ı bile, geç de olsa anlıyor.
İnsan var olabilmek için başkalarına ihtiyaç duyuyor. O başkaları olmayınca da bir türlü tam olamıyor. Hep eksik. Hep yalnız.
İliklerine dek yalnız olana ise başkaları da kâr etmiyor. Dört tarafı başkalarıyla çevrili olsa bile yine içinde kendi yalnızlığıyla baş etmeye çalışıyor. Baş etmeye çalışıyor ama bir yandan da ona sımsıkı sarılıyor, bağlanıyor. Yalnızlığını sevgiye boğuyor ve onu kaybetmekten çok korkuyor.