Duygular önemli. Duygular önemsenmeli.
İnsanlar birbirlerine tutunmak için birçok yol bulmuşlar bugüne dek. Dil
birliği, din birliği, tarih birliği, siyasi birlik… gibi bir sürü ortak payda
üretmişler. Ama artık insan ilişkileri duygu birliği üzerine kurulmalı. Her
insan bin türlü duyguyu tattığına göre de bu birlik sürekli parçalanıp yeniden
oluşmalı. Çünkü duygular dalgalı şeyler. O kadar değişkenler ki! Her an farklı
bir his hissedilen. Farklı bir deneyim, anlatılamayan. Anlatmaya çalışmak güzel
ama. Biri çıkıp anlatmaya çalışınca, birilerinin tam olarak olmasa da, kalp
yordamıyla anlama ihtimali var çünkü. Duygudaşlık hissi bu. Selim İleri kitabı
okumak gibi mesela. Benim yalnızlık duygudaşım o.
Selim İleri’nin Dostlukların Son Günü
ve Cumartesi Yalnızlığı’ndan sonra Bu Yaz Ayrılığın İlk Yazı Olacak’ını okudum
geçenlerde.
Olmamış olmak isterdim diyor Ayhan. Yok
olmak değil, olmamış olmak. Hepimiz yok olacağız zaten… Selim kimsenin
okumayacağı (?) öyküler yazıyor. Kendini ancak ikinci ya da üçüncü tekil şahıs
olarak anlatabiliyor. Kendi varlığından korkarmışçasına. Çok da hoşlanmadığı
insanları bile bir yanıyla seviyor, özlüyor. Ayak seslerini dinleyip onu
gözetleyen Nur Hanım’ı bile, geç de olsa anlıyor.
İnsan var olabilmek için başkalarına
ihtiyaç duyuyor. O başkaları olmayınca da bir türlü tam olamıyor. Hep eksik.
Hep yalnız.
İliklerine dek yalnız olana ise başkaları da kâr etmiyor. Dört
tarafı başkalarıyla çevrili olsa bile yine içinde kendi yalnızlığıyla baş
etmeye çalışıyor. Baş etmeye çalışıyor ama bir yandan da ona sımsıkı sarılıyor,
bağlanıyor. Yalnızlığını sevgiye boğuyor ve onu kaybetmekten çok korkuyor.