25 Mart 2012 Pazar

Tişkürleeer*

Geçenlerde, bir cuma gecesi, arkadaşlarla kop kopa gidelim dedik. Arkadaşlarım benden önce buluşmuş, bir yerde oturuyorlardı. Ben de onların yanına gitmek üzere İstiklal’de  yürüyordum. Üzerimde kısa bir elbise vardı. Bu nedenle yürürken doğal olarak (buradaki doğalı normal anlamında değil, ‘maalesef ki alışılmış olan’ anlamında kullanıyorum) erkek cinsinden bir takım bireylerin öküz bakışlarına veya laf atışlarına (ki bunlar tam anlamıyla taciz demek oluyor aslında) maruz kalıyordum. Birçok kadının günlük rutininin bir parçası olan, bunları görmeyip duymadığını varsayarak moralini bozmama stratejisini uygularken, bir yandan da bu tür üyeleri içinde barındırdığı için erkek cinsinin topunun köküne kibrit suyu dökmemeye çalışıyordum. Bu sırada, ben yürümeye devam ederken, biri sırtımdan çok ısrarlı bir biçimde dürttü. Ben de herhalde tanıdık biri falan diye düşünüp arkamı döndüm. Bir adam ‘Bir dakika bakar mısınız’ dedi. Ki bunu dediği anda zaten dönmüş ona bakıyordum. Bir süre anlam veremeden baktım öyle. Satıcı, anketör vs. olsaydı muhtemelen bu boşluğu hemen konuşmaya başlayarak doldururdu, o bir şey demedi. Bense  ‘Hayır, teşekkürler’ deyip yürümeye devam ettim. Adamın amacı neydi bilmiyorum ama burda benim takıldığım nokta şu oldu: Neye hayır dedim ve adama niye teşekkür ettim? Bunu düşünüp baya bi güldüm kendi kendime. Ve aslında bu teşekkür etme eylemini beklenmedik bir zamanda konuşmak zorunda kaldığım tanımadığım kişilere diyecek bir şey bulamadığımda otomatik olarak yaptığımı fark ettim.

Yiğit Özgür'ün karikatürü

Şöyle ki, yine geçenlerde, bir otobüste oturmaktaydım. Sonra yanında iki çocuğuyla bir kadın binince ona yer vermek istedim ve ‘Oturmak ister misiniz?’ dedim. Kadın ‘Yok’ dedi. Ben de ‘Peki, teşekkür ederim’ dedim. Tabi sonra yine bir kopuş bende… Hayır, sen niye teşekkür ediyorsun, sanki o sana yerini verdi! Teşekkürümü yanımda oturan arkadaşım duymamıştı, ben de çaktırmadan, öhöm, şeklinde devam ettim. (Tamam Ayt, okuyorsan gülebilirsin şimdi!) Hee bi de sonra başka biri aynı kadına benim başarısız teşebbüsümün hemen ardından yer verdi ve kadın bu kez oturdu. Ben de niyeyse sinir oldum bu duruma (Ben yer verince niye oturmuyosun haa, haa? O daha mı güzel yer gösterdi, niye oraya oturdun?), bana neyse, manyak mıyım neyim. Ama evet, yer verdiğimde oturmayan (özellikle yaşlı amcalar sözüm size) kişilere sinir oluyorum! Yaşlılara toplu taşıma araçlarında yer verilmelidir şeklinde genel bir görgü kuralımız var, ki ben bunu oldukça mantıklı buluyorum. Çünkü yaşlıların bir çoğunun özellikle bacaklarında sorunlar baş göstermiş oluyor, hareket eden bir otobüste ayakta durmak onlar için çok daha yorucu bir görev. Bu nedenle bu kuralı destekliyorum. Bir de tabi dizleri ağrıyan kendi babaannemi düşünüp empati kuruyorum, onun ayakta kalmasını istemezdim mesela. Ama özellikle bazı yaşlı amcalar yer verdiğimde oturmayınca kızıyorum onlara. Çünkü sonrasında başka yaşlı insanlar geldiğinde reddedilme korkusuyla (ehe, bu da komik bi tabir oldu) onlara yer verip vermeme kararsızlığı yaşıyorum. Bu kez de, ‘yaşlılara yer vermeyen günümüzün sorumsuz genci’ etiketini üzerime gözleriyle bir güzel yapıştıranlar oluyor, n’apacağımı şaşırıyorum. Öte yandan aynı şeyi ben de erkekler bana yer verdiğinde yapıyorum ve oturmuyorum. Bu duruma onlar da bozuluyorlardır eminim. Üzgünüm ama bu gerçekten çok saçma, aynı yaştayız, hiçbir farkımız yok, sırf kadın olduğum için bana niye yer veriyorsun, kibarlık değil ki bu! Kapıdan geçecekken kadınlara (dikkat ediniz bayanlara değil!) öncelik verilmesinin de kibarlık olmadığı gibi. Ataerkil toplumun ürettiği saçma bir gelenek sadece.

Benim şu an Mikrobiyal Metabolizma ve Moleküler Tıp vizelerime çalışıyor olmam gerekiyordu. Havanın mis gibi olduğu bu güzel haftasonunda kendimi eve kapattım, sözde ders çalışıcam. Ama ben n’aptım, dün bir sürü blog yazısı okudum, şimdi de zihnimi kurcalayan saçma sapan şeyler hakkında yazı yazıyorum. Aferin bana! Kendime çok teşekkür ediyorum?!  



*Bizim eve su getiren çocuk da 'Tişkürleeer, iyi günleeer' diyo giderken, çok şeker :)

Yine/Çavreşamin

Ben de öğreneceğim o dili. Seni sevgi sözcüklerine boğabilmek için. Hem belki böylesi daha kolay olur benim için. Ben söyleyemem sevgimi, bilirsin... 
Sen yine buradan geçeceksin. Ben yine seni görmeden boşluğa el sallayacağım. Hatırladıkça bu anıyı, içim acıyacak. Beni en çok acıtan şey bu anı olacak, o anki masumiyetin... Gülümseyeceğim aynı zamanda. O an senin de beni düşündüğünü düşleyeceğim. 
Bu kez kabul edeceğim, yağmurda şemsiyesiz yürümeyi. Düşümde dolaşacağız birlikte yağmurda ve İstiklal'de. Sen bana kalpli şeker alacaksın yine. Ben saklayacağım onu ömür boyu, erise bile. 
Kokunu yakalamaya çalışacağım her yerde. Saçı uzun herkesi sen sanacağım. Bir gün sana rastlamak umuduyla yaşayacağım. 
O an geldiğinde de ya sen kaçacaksın yine ya da ben saklanacağım.