27 Aralık 2012 Perşembe

Evde Mi Kaldım?

Fabian Perez-El rojo sillon

Bu satırları kendime şehirler arası bir otobüsün arkaya yaslanmış koltuğundan yazıyorum. Gece yolculuğu yaptığım için ışıklar kapalı. Karanlıkta, zaman zaman yanımızdan geçen arabaların farlarından gelen anlık ışıklar altında yazıyorum. Yani görmeden. Yazdıklarımı daha sonra okuyup okuyamayacağımı bile bilmeden. Belki de tüm satırlar üst üste geliyor, kim bilir... Saat gecenin üçü. Kulağımda Deli Bando, aklımdan çıkmayan birini de beraberimde götürerek yol alıyorum. Gözlerimi zor açık tutuyorum. Yanıyorlar. Otobüsün kaloriferleri de yanıyor. İçerisi sıcacık. Tüm koşullar beni uyumaya zorluyor. Direniyorum. Çünkü içimde delice bir yazma isteği. Ne yazacağımı bilmeden. Belki bir parça suçluluk duygusuyla. Ne de olsa hayali bloguma birkaç yazı borcum var-bir an evvel kapatmam gereken.

Düşünüyorum ne zaman bu kadar büyüdük. Niye hiç fark etmedim. Yaşım 24. İlk kez yakın bir arkadaşım evlilik yolunda adım attı. Onun sözlenme töreninde yanında ben vardım, gelinin arkadaşlarından biri olarak. Önceden böyle törenlerde ben hep çocuk kontenjanında olurdum. Evlenen ablalar ve yanlarındaki yakın arkadaşlarının tatlı telaşlarını uzaktan izlerdim. Hiç bir gün onların yerinde olabileceğimi düşünmemiştim Ama kendimi pat diye o konumda buldum. Ne ara büyüdüm de o ablalardan oldum ki ben? Üstelik artık gözler bana da çevrilerek darısı başına, sıra sende deniyor. 

Bu ziyaretimde, evlenmek üzere olan arkadaşımın da etkisiyle tabi, ailemin gündeminde de benim bulacağım damat vardı. Bundan sonra muhabbetimiz bu mu olacak yani? Şimdiye kadar hep ne olacaksın sorusuyla cebelleşmiştim, ona alışmıştım artık. Ama şimdi daha zor, daha sinir bozucu  sorular gelmeye başladı. Verecek bir cevap bulamadım, anlatmaya çalışsam anlamayacaklarını biliyorum çünkü. Konuşmamaya çalıştım mümkün olduğunca, sırf bu konu açılmasın diye. Ne desem söz oraya gelecekti çünkü. Bundan sonra böyle mi olacak yani? Zaten eve az gidiyordum, artık daha da mı az gideceğim yani?.. Ah evlenen hain arkadaşlar ah! Sizin yüzünüzden bize evde kalmış muamelesi yapılıyor, ne vardı sanki evlenecek?  

Not: Yanlış anlaşılmasın, kişinin kendi tercihi olduğu sürece; evde kalmak güzeldir!

Bir diğer not: Yine yanlış anlaşılmasın, kişinin kendi tercihi olduğu sürece; evlenmek de güzel olabilir... Fundası ve Serhan, birlikte mutlu olun hep!   

18 Aralık 2012 Salı

Sevilmek Bağımlılığı

Dead Flowers

Sevilmek bir tür bağımlılık. Azıcık sevgi görmeyedursun insanoğlu, hep sürsün istiyor. Bir türlü doymak bilmiyor ve hep daha fazlasını istiyor. Onu bu illete müptela edenler bir an vazgeçseler sevmekten hemen başlıyor krizler. Beklediğini alamadığı en ufak anda çıldırıyor içindeki canavar. Ve başlıyor kükremeye, tabii kendi kendine… Bugün niye kimse ilgilenmedi benimle, niye kimse aramadı hiç? Halbuki dün ne kadar sevgi doluydum, ne kadar çok seviliyordum. Dün dünyanın merkeziydim ben, hatta hakimi, hükümdarı! Bugünse dünyanın en yalnız insanıyım. Kimse aramıyor, sormuyor. Kimse sevmiyor beni. Kimse merak etmiyor. Dünyanın merkezine bir günde kurduğum gecekondudan bozma sarayım, başıma yıkılıyor o an. Her şey paramparça oluyor bir anda. Yıkıntılar arasında tek başıma zorlukla nefes almaya çalışırken kırık dökük sevgi sözcüklerine rastlıyorum. Bir zamanlar söylenmiş olan. Bir zamanlar gönlümü okşayan. Şimdiyse aynı kelimeler her yerime batarak acıtıyorlar canımı. Sevilmeler gelip geçici demek, sevmenin aksine… Anlıyorum ki bir fark daha var sevilmek ve sevmek arasında. Sevilmek bittiğinde, sevmek ise sürdüğünde acıtıyor insanları. Ah ne kadar doyumsuz, ne kadar ikiyüzlü, ne kadar nankörüz!