30 Ağustos 2010 Pazartesi

Hamarat Haftasonu Pineklemelerim



 Bugün Pazar. İkinci vizeleri de atlattım ve önümde iki sınavsız hafta var (Gerçi sonrasında iki sınavla dopdolu hafta da var ama, -How I Met’teki gibi- ohooo onlara daha çok var, bırakalım da onu gelecekteki Aslı düşünsün diyerek topu yine, her zamanki kurtarıcım gelecekteki Aslı’ya atıyorum). Ben de işte bu boşluğu fırsat bilereek, çok faydalı bir iş yapmaya, haftasonumu yurtta pinekleyerek geçirmeye, karar vermiştim. Yapacak çook işim vardı.
Görseniz tam bir ev hanımıydım bu haftasonu! (Tamam, bu söylediğime kendim de inanmadım ama tam olmasa da azıcık öyleydim işte! Hala inanmadınız mı, dinleyin o zaman…). Dün tam iki makine çamaşır yıkadım! (Diyeceksiniz ki bu hamaratlığının değil, pasaklılığının göstergesi. Yanıtım şudur ki, çamaşırlar aslında pür-i pak idi, lakin ben hamaratlığımın etkisiyle olacak, dayanamadım bir daha yıkadım :) ). Sonraaa, oda arkadaşım Buketle bir güzel kahvaltı hazırladık ve odamıza geldik, Buket’in yatağına serilerek Bir Kadın Bir Erkek’in son bölümünü izlerken kahvaltımızı ettik. Tabi sonra malumunuz bulaşık faslı…Sonrasında ise yayıldım yatağımın üstüne, gazete okuduum, kitap okuduum. Bildiğiniz keyif yaptım yani. Ama onca sınav, ödev, rapor, bilmemneden sonra hak etmiştim bunu! Sonra ne zamandır izlemek istediğim Takva filmini izledim. Ardından, saat geceyarısına yaklaşırken Buketle ne zamandır planladığımız Korku Gecesi’ni yapalım dedik. Tüm zamanların en korkunç serisinden, Elm Sokağı Kabuslarından birini izleyelim dedik. (Çocukken abimle bunları izler izler korkardık). Üçüncüde karar kılıp izledik. (Ama ben korkamadım yaaa… Artık iyice duygusuzlaşmaya başladığımı hissediyorum. Korku filmleri beni korkutmuyor, hüzünlü filmlerde ağlayamıyorum, lunaparklardaki en manyak oyuncaklara bindiğimde bile herkes indirin diye bağırırken ben heyecan dahi hissedemiyorum. Ve bu durum beni gerçekten kaygılandırıyor. Acaba yavaş yavaş bir robota mı dönüşmeye başlıyorum? Yakında kemikten ibaret olan bedenim metale dönüşürse şaşırmayacağım. Bu konuyu sonra tekrar konuşmalıyız, önemli çünkü). Freddy Krueger’ı izledikten sonra korkan bir x kişisinin-isim vermek istemiyorum-yoğun isteği üzerine hemen yatmadık da, iki adet komik dizi izleyip öyle uyuduk.
Bugün de sabah 10.30 gibi uyandım aslında. Ama kalkmadan evvel, iki saate yakın yatakta kitap keyfi yaptım. Sonra yine Buketle mükellef bir kahvaltı hazırladık. Benim çok önceden kuzenimden öğrenmiş olduğum domatesli omleti yaptık. Mmmhh! Çok da güzel oldu. Kahvaltıdan sonra ise, bkz. hamaratlığımın ikinci kanıtı olan patlıcan yemeği yaptık. Üstelik, bilmem fark ettiniz mi ama, burada bana ekstra puan kazandıracak bir detay var. Şöyle ki, yemeği karnımız acıktığı zaman yapmadık. Gerçek birer ev hanımları gibi, daha sabahtan akşamı düşünerek ve sakla samanı gelir zamanı, ak akçe kara gün içindir gibi atasözlerimizin kadir ve kıymetini, anlam ve önemini bildiğimizden önceden yapıp hazırladık. Tüm bu hamaratlıklarımdan sonra, odama gidip, adettendir diyerek gündüz programı izlemem gerekirdi ama şimdilik bu kadarıyla yetinmem gerektiğini, henüz o mertebeye ulaşamadığımı çok geç olmadan (çok şükür!) anladım. Tekrar bir kuple kitap okuduktan sonra, biraz internette gezindim. Sevdiğim bazı blogları okuyunca ne zamandır heveslendiğim gibi, hadi ben de bir şeyler yazayım artık, benim de bir blogum olsun, benim de içim neşeyle dolsun telaşlarına kapıldım. Ve oturup size, çok da merak ediyormuşsunuz gibi, haftasonu pineklemelerimi anlattım. Anlattım anlatmasına ama, bilmiyorum hala bir blogum olacak mı, emin değilim açıkçası. Bakalım, zaman ne gösterecek… 

Not: Yine tahmin edileceği üzre, bu yazı da bahar dönemine ait. Zamanın ne göstediği ise açıkça görülmekte. :)

Hiç yorum yok: