Her aşkta bir taraf daha
mı çok severdi yoksa tarafların eşit sevdiği aşklar da var mıydı? Peki nasıl
ölçecektin ki bunu, var mıydı aşkın bir ölçüsü-ölçeği? Herkesin sevgi
parametreleri kendine özel değil miydi, herkes bunu kendine göre tanımlamıyor
muydu? Çıkan değerlerin birimleri farklıydı ki zaten, bunları birbirine
çeviremezdin. Elmalar-armutlar meselesi gibi, nasıl yapılabilirdi ki
toplananların karşılaştırması? Bu durumda elinde kalan tek dedektör hislerindi.
Ancak hissedebilirdin bu eşitsizliği, adaletsizliği. Hissetmeninse
güvenilirliği o kadar küçüktü ki! Buna dayanarak tek kelime edemezdin.
Gerekli miydi peki böyle
bir kıyaslama? Hani bir zamanlar karşılıksız sevgiye inanırdın, mümkün
olabileceğini, olması gerektiğini savunurdun. Her zamanki gibi içinde
bulunmadığın durumlar için fazlasıyla idealisttin. Ya şimdi? Verdiğin her gıdım
sevginin hemen karşılığını almak istiyorsun. Sevgin karşılık bulamazsa diye
ödün kopuyor. Ya o sana göstermezse ‘hak ettiğin’ sevgisini? Belki de korkunun tek nedeni kadın olman... Sevgini göstermeye çalışırken kendini tipik
‘fedakar kadın’ kalıbında bulmaktan korkuyorsun. Sırf bu kalıba girmemek için sen yapıyorsan
fedakarlığı, onun da yapmasını istiyorsun. Ve bu yüzden ancak onun seni
sevebileceği kadar sen de onu sevmeye çalışıyorsun, daha fazla değil! Belki de sadece
kendini garantiye alabilmek için yapıyorsun bunu. Her konuda olduğu gibi aşkta
da göze alamıyorsun riski. Fazlasıyla garanticisin yine.
En iyisi aşkı kantitatif
değil de kalitatif olarak tanımlaman. Miktarını önemsemeden sadece var-yok analizi
yapman. O zaman belki doyasıya yaşayabilirsin hislerini, kim bilir…
2 yorum:
Yazının başlığını çok beğendiğimi söylemek ister, sevgiler gönderirim efenim. Her şeyi de ölçmeyiveriniz :)
Ha haaa, çok güldüm buna 'Her şeyi de ölçmeyiveriniz' :) Ölçmemeye çalışıciğim efendim, sevgiler bizden... ;)
Yorum Gönder