İhsan Cemal Karaburçak |
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… İnsanların televizyon başında pineklemekten vazgeçip, level atlayarak, bilgisayar başında feysbuk sayfasını yenileme mertebesine ulaştığı ve kendilerine yükledikleri bu kutsal görevden bıktıkları halde usanmayarak, kitap okumaya vakit bulamamaktan yakındıkları zamanlarda… Dersaadet’in güzide bir mahallesindeki minik ve sevimli evinde oturan 23 yaşında küçük bir kız varmış. (Bu küçük kız yakında ufalıp cebe girmeyi düşünüyormuş. Ama o büyük değilmiş ki işte! Daha kol çantası, nam-ı diğer ‘kadın çantası’, bile takamıyormuş koluna. Kaplumbağa gibi sırt çantasıyla dolaşıyormuş hep. O olmayınca kendini eksik hissediyormuş. Azıcık bile olsa topuklu ayakkabı da giyemezmiş zaten, çıkardığı tak tak sesini de sevmezmiş hiç. Kırmızı oje de sürmezmiş, nerde cart ve garip renkler varsa onları sürermiş tırnağına-karalar bağlamış kıyafetlerinin aksine. Hem büyük olsa diğerleri gibi evlilik hayalleri falan da kurması gerekirmiş artık. Oysaki o kendini evli olarak hayal bile edemiyormuş. Büyüyünce, yani 40-50 yaşına gelince falan belki olurmuş ama o da çok belkiymiş... Zaten bazı insanların dünyaya yalnız olmak için geldiklerini düşünürmüş-herkes çift olacak değil ya!-ve kendisinin de bu seçilmişlerden(!) olduğuna inanırmış. Ama dünyaya geliş yolculuğunda da yalnız olduğunu düşününce, yolculuktan yalnız dönmek fikri de korkutucu gelmiyormuş ona. Öteki türlüsü de çok mümkün değilmiş zaten, çünkü beceriksizlikte bu konuda da üstüne yokmuş. Ne sevmeyi becerebilirmiş doğru düzgün ne de sevilmeyi. Daha çok sevilmeyi…) Parantezlerin içine saklarmış söyleyeceklerini. Bir açabilse o parantezi, anlatırmış uzun uzun. Ama çoğu zaman sakınırmış o parantezi açmaktan. Saklanmak çoğu zaman çok saçma bir biçimde ona erdem gibi gözükürmüş.
İhsan Cemal Karaburçak |
Oturduğu mahallenin cumbalı, işlemeli, dip dibe evleri, upuzun sokakları varmış. Mahalle sakinleri üst katlardan bakkala sepet sarkıtırlarmış. Tek yönlü dar sokakların bir tarafı hep park etmiş arabalarla doluymuş. Bu arabaların üzerine tembel kediler uzanır, huzurlu uykularıyla insanları kıskandırırlarmış. En çok istediği şeylerden biri penceresine koyacağı kırmızı bir sardunyaymış. Tam sardunya koymalık bir penceresi varmış çünkü! Baharı bekler dururmuş bu yüzden. Sanki o sardunya olsa penceresinde, her şey düzelecekmiş. Daha önce olmasını istemiş aslında ama olmamış işte. Belki de olmaması gerektiği içinmiştir. Zaten geçmiş artık, sardunya hayali yeni bir bahara kalmış.
Bilmediği sokaklarda rastgele dolaşmak en sevdiği şeylerden biriymiş. Bazen çıkar kaybolurmuş sokaklarda. Güzel evleri, ağaçları, sokak lambalarını incelermiş. Sokaklarda birden karşısına çıkan upuzun merdivenlere bayılırmış. Eski bir sevgiymiş bu. O merdivenleri koşa koşa tırmanmak gelirmiş içinden. Büyük bir coşkuyla başlarmış çıkmaya. İlerlerken içindeki istek bitmezmiş hiç, aksine gittikçe artarmış. Ama bir yere kadar ilerleyebilirmiş hep. Yorulurmuş çünkü, takati kalmazmış tırmanmaya. Sonra çıktığı o basamakları bir bir, ağır ağır iner ve yoluna kaldığı yerden sessizce devam edermiş.
İhsan Cemal Karaburçak |
Bu minnacık kızı çevresindekiler hep sessiz, sakin, kibar gibi kelimelerle tanımlarlarmış. Haksız da değillermiş hani, öyleymiş çünkü. Kötü söz söylemekten sakınır, kaba olmaktan korkarmış. Ama bu kız içinden kendi kendine konuşurken-kendisiyle konuştuğuna göre hafif de sorunlu falanmış herhalde- kendine günlük hayatında lügatında bulunmayan ‘lan’ sözcüğüyle hitab edermiş! Bunu keşfettiğinden beri de bilinçaltında yatan ve muhtemelen gerçek evrendeki benliğinin zıttı olan kendisinden korkar olmuş. Görünürde var olan benliğine bayıldığından değilmiş tabi bu korkusu. Sadece çaresizliktenmiş. N’apsın, o da böyleymiş işte… ‘Kendini seçemiyorsun, bırakıp kaçamıyorsun’ diyormuş, son zamanlarda kıymetini anlamaya başladığı Sezen Aksu’nun dediği gibi. Sadece kendine katlanmaya çalışıyormuş.
Gelecek kaygısından ziyade şimdiki zaman kaygısı varmış onun. Aslında geçmişte kalmış olmayı tercih edermiş. Bu masala konu olma sebebi de buymuş zaten. Böylece gerçek olmamış olacak ve varlığını kabul etmek zorunda olmayacakmış. Gökten üç elma düşecekmiş ya sonunda, bu kız da üç dilek dilemiş: Azıcık özgüven istemiş kendine, eser miktarda da olsa yetermiş ona. Sonra konuşabilmek için kelimeler istemiş, kendini anlatabileceği. Üçüncü dileği gururunun biraz eksilmesi olacakmış ama gururu buna izin vermemiş.
2 yorum:
Ah...Ah
Ah ki ne ah hem de...
Yorum Gönder