Ön not: Bu öykümsüyü 8 Mart için İTÜKA olarak çıkaracağımız fanzin için yazdım. Zaten nicedir kadınların günlük hayatta sürekli içinde bulundukları tedirginlikle ilgili bir şeyler yazmak istiyordum, çok da eyi oldu çok da gözel eyi oldu, bu vesileyle yazmış ve siz hayali okuyucularımla da paylaşmış oldum.
Otobüse biniyorum. Neyse ki şimdilik fazla dolu değil. Nereye otursam… Önlere oturmayayım. Çünkü nasıl olsa birazdan yaşlı bir amca veya teyze binecek ve ben onlara yer vererek ayakta kalacağım. Öne oturmaktansa hiç oturmamak veya arkalara oturmak daha iyi. Otobüs boşken de ayakta durmam çok saçma. O zaman arkalara oturmam en mantıklısı.
Otobüsün koridorunda arkalara doğru ilerliyorum. Üzerimde bir miktar erkek bakışı hissederek… Şu adamın yanı boş. Yok yok şimdi oraya oturmayayım. Onun arkasında boş bir ikili koltuk var. Heh işte benim için en uygun yer orası. Cam kenarına geçip oturuyorum. Bir yandan dışarıyı, bir yandan içeriyi seyrediyorum. Her durakta yeni insanlar biniyor ve otobüs dolmaya başlıyor. Yanıma bir adam oturuyor. Benden biraz büyükçe ama genç biri. Bana doğru mu bakıyor? Yok canım, ben uyduruyorum… Artık otobüsün içini seyretmiyorum. Kafamı tamamen cama döndürüp dışarıyı seyrediyorum. Gözlerim tanıdık gelen mekanlarda geziniyor. Eski okulumun önünden geçiyoruz. Lise yıllarımı ne çok özlediğimi fark ediyorum. Eski okuluma bakıp hasret gidermek istiyorum. Ama okul diğer tarafta kalıyor. Kafamı çevirip baksam mı? Acaba yanımdaki adam hala bana bakıyor mudur? Ya o tarafa baktığımda ona baktığımı sanırsa? Yok yok, en iyisi bakmayayım. Zaten okula baksam n’olacak, eski günlere dönecek halim yok ya, boşver!
Belirli bir alana hapsettiğim, sabit görüş alanımda otobüsün ilerlemesiyle değişen görüntüleri izlerken ineceğim durağa yaklaştığımızı fark ediyorum. Kalkmak üzere hareketlenirken yanımdaki adam da ayaklanıyor. Aynı durakta ineceğiz! Hava da kararmış… Otobüsten inip hızlı adımlarla eve doğru ilerliyorum. Sanki bir ses duydum gibi. Arkamdan yürüyen biri mi var? Sokak lambasının önüme düşürdüğü gölgemi görüyorum. Başka gölge var mı diye bakıyorum, yok. Ama emin olmam için arkama bakmam lazım. Kalbim daha hızlı çarpmaya başlıyor. Hafifçe başımı çevirip, omzumun üzerinden çaktırmadan arkaya doğru bakıyorum. Oh, çok şükür, kimse yok. Sakinleşiyorum. Neyse ki eve de ulaştım. Artık kendime güvenen tavrımı takınıp eve yüzümde kocaman bir gülümsemeyle girebilir, günümün nasıl geçtiğini soran babama ‘Süper!’ yanıtını verebilirim.